Baksı Müzesi, Vuslat’ın müzenin bünyesindeki ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyuyor. Emanet, sanatçının kendi köklerine geri döndüğü topraklardaki bu yeni kişisel sergisi için hazırladığı eserler çevresinde kavramı irdeliyor ve kavramın günümüze getirdikleri üzerine odaklanıyor. Heykel ve desen çalışmaları etrafında şekillenen serginin temel konusu tek başına “form” olgusu değil, daha çok bir malzemenin ve belirli formların ilettiği “dinamik güçler.” Çalışmalarında her zaman farklı enerjileri harekete geçiren sanatçı, bu sergi aracılığıyla eserler ve mekan; eserler ve insanlar; eserler ve onları etkileyen anlatılar arasında bir akış, bir ilişki ve bir bağ yaratmayı amaçlıyor. Vuslat’ın bu sergisi onun çalışma disiplininin ve düşünce akışının en güzel örneği olarak görülebilir. Eserler kaynağını ilk aşamada müzenin yer aldığı bölgeden alıyor. Müzenin konumu, doğal özellikleriyle -topografyası, ırmağı, bitkileri, tarihin izleri ve gelenekleri- sanatçının zihnine girerek eserlerine yön veriyor. Sergi mekanının merkezinde konumlanan eser,
Yaşamın Göbek Bağı; nehrin akışından, bir yaşam taşıyıcısı olarak “su”dan, doğuyor; desenler ise bölgedeki rüzgarın enerjisinden besleniyor; Bayburt’un yerel taşlarından yapılmış kaideler üzerinde yerleştirilen sığır kuyruğu bitkilerinden yaratılan eserler şifa olgusunu esas alıyor; kilden heykellerin kökenini ise toprak veriyor. Mekana özgülük, doğaya dikkat, benlik ve kimlik oluşturan unsurların farkındalığı ve “birliğin” olanaklarına çok cömert bir yaklaşım; bu enstelasyonun temelini oluşturuyor. Her eser ve unsur birbirinden bağımsız var olabilse de; bütünlük, eserlerin birlikteliğinden doğan “bir” olma olgusu ile önem kazanıyor. Vuslat, kendimizi dinleyebileceğimiz; hem atalarımızın bize emanet ettiklerini hem de daha iyi bir gelecek yaratmak için bu emanete neler katabileceğimizi düşünebileceğimiz bir sanat ortamı yaratmaya kendini adıyor.
Bu bağlamda; müzedeki çalışma ortamı, kişiyi eski hikaye anlatımını yansıtmaya ve yeni hikayeleri harekete geçirmeye yönlendiriyor. Emanet kavramını kullanan “Ayağına Diken Batan Serçe” masalı, Vuslat’ın geçmişimizin çeşitliliği üzerine düşünecek bir zemin bulması için dayanak noktası olmuştur. Batılı sömürgeci düşünce yapısı, bizi yani insanlığı, doğrusal düzende sıralı bir şekilde oluşan tek bir geçmişin, tek bir bugünün ve tek bir geleceğin olduğu fantezisine bağlı kalmaya itmiştir. Ancak Doğu dünyasında kesin olarak biliyoruz ki, sadece şimdiki zaman çeşitli değildir, geçmiş de birden fazla kez farklı şekillerde yazılabilir. Nerede olduğumuzu ve kim olduğumuzu bildiren farklı geçmişler, her bir dünyanın ihtiyaçlarına daha ilgili ve daha duyarlı bir yaklaşım yaratmak için gereken gücü ve motivasyonu aldığımız doğal bir kaynak olarak görülmelidir. Vuslat’ın eserlerini -bir yerin tüm hikayelerini içinde barındıran- bir kütüphane olarak; geçmişin düşüncelerinden ve doğanın çağrışımlarından bize/insalara aktarılanları almak için zihinlerimizin ve bedenlerimizin harekete geçirildiği bir egzersiz alanı yaratan bir ritüel olarak; topluluk içinde kendimizi konumlandıracağımız ve oradan diğerlerine hitap edeceğimiz bir başlangıç noktası olarak; günlük hayatlarımızla farklı bir ilhamla yüzleşmemiz için bize cesaret veren kucaklayıcı bir deneyim olarak görmek gerekir. Onun ellerinde sanat, bir teyakkuz alanıdır. Onun için sanat, içinde yaşadığımız zamanın dönüştürülebilmesine olanak sağlayabilmemiz için ruhlarımıza yardım eder.